Niçin yarattığınız serinin adını Dampyr koydunuz ? İlk bakışta genellikle korku ve fantasya filmlerinde kullanılan bir çeşit kelime oyunu gibi duruyor...
Bu gerçekten alışılmadık bir isim ve türün hayranlarına bazen romanlarda ve korku filmlerinde vampir için kullanılan ve slavca kökenli olan “vampyr” kelimesini anımsatır. Anlamını yeniden şekillendirmemize rağmen Vampir mitiyle doğrudan ilişkisini saklamaya çalışmıyoruz. Serilerimizdeki dampyr bizim yarattığımız bir karakter değildir; Dampyr kelimesi, Slav folklorunda vampir bir baba ve insan bir annenin çocuğu için kullanılır. Eski bir Dylan Dog Korku Almanağı bize bu seri için ilham verdi. Almanağın monograf kısmında ben (Mauro Boselli) bir Vampirolog elkitabı derlemiştim. Bu metinde Ornella Volta ve diğer yazarlar tarafından hazırlanan bazı eserlerden alıntılar yapmıştım ve muhtemelen bir şarlatan olan, Doğudaki kasabalarda şifacı olarak dolaşan ve gecenin yaratıklarını öldürme gücü olduğu söylenen vampir avcısından bahsediyordum. Bazı ülkelerde bu karakterden İkinci Dünya Savaşının sonlarına kadar bahsedilmiştir. Dampyr’e ilham veren şey de tam olarak bu arka plandır. Avcı bir soy olan vampirler tüm dünyada devam eden savaşların koruyucu perdesi altında keşfedilme endişesi olmaksızın uğursuz faaliyetlerini yürütmektedirler. Derken en iyi Bilim-kurgu romanlarından (aklıma Philip Jose Farmer’ın Evrenlerin Yaratıcısı (The Maker of the Universes) romanları veya Stan Lee’nin Thor’u geliyor) çıkma bir kahraman vampirlere karşı harekete geçer. Kahramanımız sıradan bir insan olmadığını fark eder; gizemli bir geçmişi, bir yığın garip güçleri ve başarması gereken bir de görevi mevcuttur. Kahramanımızın adı Harlan Draka’dır ve kendisi gerçek bir dampyr’dir, bunu ilk bölümde öğrenir ve bir sonrakinde idrak eder. Ve böylece insanlığı vampirlerden ve daha genel olarak Kötülükten korumak için savaşan yarı insan yarı vampir bir kahraman olur. Hepimiz vampirlere, gizemli öykülere daha genel olarak doğaüstü olana ilgi duyarız. Serimizde kullandığımız vampirler kibarlık yapan veya var oluş sorunlarıyla karşı karşıya bulunan türden değildir. Dampyr’deki vampirler büyüleyici, karizmatik ve tamamen kötülük yanlısı üstün varlıklardır. Vampirler ve genellikle Kötülüğü temsil eden paralı askerler, savaş ağaları, gangsterler, çeşitli canavarlar ve psikopatlar serideki kötü karakterlerdir. Sadece Bonelli ve diğer tüm çizgi romanlar değil tüm macera öykülerindeki gelenek gereğince kahramanımızın yoldaşları da var. İkincil konumdaki bu karakterler insanlığın temsilcileridir ve “iyi niyetli ve dürüst kahramanımızın” etrafında bir dizi psikolojik özellik yaratarak kahramanımızın kişiliğini geliştirme ve cazibesini artırma görevi üstlenirler. Harlan ne tamamen insan ne de tamamen vampirdir; safkan insan eski paralı asker Kurjak ve gerçek bir savaşçı olan ve çok güçlü bir kişiliğe sahip dişi vampir Tesla her zaman onun yanındadırlar. Vampir düşmanlar tamamen sıradışıdır ve iki grupta adlandırılabilirler; Efendiler ve Sürü. Efendiler gün ışığından etkilenmezler ve bir zarara uğramadan gün ışığında dolaşabilirler. Okurlarımızın devam eden öykülerde kendilerinin de fark edeceği gibi Efendilerin güçleri bildiğimiz klasik vampirlerden çok daha fazladır.
İlhamı nereden aldınız ?
Açıkcası kendimize ait kaynaklarımız var ama doğrudan açıklamak istemiyoruz çünkü bu anlatım sorunlarını çözmede kestirme bir yol olur. Bu yüzden Dampyr öykülerinde hem edebiyattan hem de sinemadan referanslar bulacaksınız ama bunlar sürekli tekrarlanarak kullanılmamışlardır. Nereden ilham aldık sorusuna dönecek olursak, fikirlerimiz çizgi romanların ve sinemanın daha ötesine uzanan, belirli edebiyat alanından kaynaklanan geniş bir yelpazeden etkilendi. Biz bu seriye orijinal bir fikir ile başladık, daha sonra Avrupanın fantasya edebiyatından çıkarılan fikirleri kullanarak çizgimizi genişlettik. Bu yüzden okurlarımız Franz Kafka veya Leo Perutz tarafından hayranlık duyulan dekorları yeniden keşfedecekler ve aynı zamanda Montague Rhodes James stilindeki eski hayalet öykülerinin yeniden dillendirildiğini de görecekler. Ancak, serinin aksiyon kısmını ele alacak olursak, Klasik ve Batı macera geleneğinde başlamasına rağmen zamanla modern sinema aksiyonuna, Vertigo’nun modern çizgi romanlarına doğru bir eğilim olacaktır. Dampyr’de rastlayacağınız düşsel boyuta gelince, Sandman ve Preacher’da mevcut aksiyona yönelik hafif alaylı yaklaşımı ve karakterler arasındaki ilişki akla geliyor. Tüm bunlar çok önemli ama tesadüfi benzerliklerdir: Dampyr’i yazmaya başladığımızda Preacher hakkında bir bilgimiz yoktu. Bize sahneleri hızlı bir şekilde değiştirme olanağı sağlayan yazma şeklimiz Dylan Dog’dan daha az düşseldir ve Dylan Dog’a nazaran daha az açıklanamaz mekanizma mevcuttur. Öyküler mantıklı bir sonla sonuçlanır ve sonunda okuyucu neden ve nasıl sorularıyla karşı karşıya bırakılmaz.
Arturo Lozzi
Serinin dekoru nasıl bir hal alacak?
Çizgi roman sektörünün gidişatı uzun bir süredir Amerika’ya endekslenmiş durumdadır. İlk kez Dylan Dog ile Avrupa dekorları taze hayat bulmuştur. Karakterlerimiz Amerika ve İngiltere’de de dolanırlar ama serideki bir çok öykü Prag ve Berlin gibi sisli merkez Avrupa şehirlerinde geçmektedir. Daha öncede belirttiğimiz gibi vampirler dünyanın her köşesinde mevcuttur. Bu yüzden Harlan ve arkadaşlarını istediğimizde Afrika ve hatta Amazonlara kadar yolculuk yapabilen korku filmi kahramanlarına çevirebiliyoruz. Az önce Dylan Dog’dan bahsetmiştik; yazarı Tiziano Sclavi karakterleri etrafında hem meteorolojik hem de mecazi anlamda sisle örtülü bir dekor yaratmıştı. Öte yandan, örneğin Tex gibi, Bonelli geleneğinden gelen diğer karakterler daha gerçekçi ve antropolojik dekorlara yerleştirilmişti. (kızılderili kabileleri) Serimizin dekorunu tanımlarken Edgar P. Jacobs ve diğer modern yazarların geleneğine yaklaştığımızı söyleyebiliriz: eğer öykünün mekanı Berlin veya New York ise okur buraların tipik cadde ve anıtlarını tanıyacaktır. Gerçekliğe sıkı sıkıya bağlı kalmamızın okuyucunun Harlan ve arkadaşlarının maceralarına daha çabuk adapte olmalarına yardımcı olacağını değerlendiriyoruz. Coğrafi detaya bu kadar sadık kalma isteğim (Mauro Boselli) aynı zamanda benim seyahat tutkumdan kaynaklanıyor. Seyahat ederken gözlemlemeyi, gezdiğim ülkenin mitolojisini öğrenmeyi ve hakkında notlar almayı çok severim.
Öykülerin “tonu” ne olacak?
Dampyr’de hem geçmişe hem de günümüze ait gerçek hayat konuları işlenecek. Bu memnuniyet verici hareket serbestliği seçeneğimizi vampirlerin önemli bir özelliğine borçluyuz: vampirler tarihin önemli olaylarına şahitlik etmiş çok uzun ömürlü yaratıklardır.Bu da bize anlatımımızı John Dickson Carr’dan Ross MacDonald’a kadar uzanan geniş bir yelpazedeki yazarların gizem veya detektiflik öykülerine benzetme olanağı sağlamaktadır. Bu yazarların öykülerinde geçmiş zaman tekrar karşımıza çıkar ve güncel gizem genellikle geçmişteki gizemin çözülmesi ile açıklığa kavuşur. Aksiyonun daha az gündemde olduğu ve daha gerçekçi bir yaklaşımın görüldüğü Dampyr öykülerinin temelinde her zaman kötücül bir yanı da olan halk hurafeleri olacaktır.
Karakterlerin özellikleri neler olacaktır ?
Öncelikle, her zaman olayların özüne inmek için geçmişi araştırmak zorunda kalsa bile Harlan bir detektif değildir. Hatırlamalıyız ki onun iki amacı vardır: düşmanlarıyla bazen tesadüfen bazen isteği ile karşılaşır ama sonuçta o babasını aramaktadır. Okuyucuya da arz edildiği gibi Harlan’ın kişiliği serideki ilk öyküden itibaren gelişmeye başlar. İkinci öyküde karakteri açıkça ifade edilir: Tex’e benzer şekilde kararlı ve güçlü iradelidir. Macera arkadaşlarının da ondan geri kalır yanı yoktur. Okuyucu üçlü arasındaki açık kalpli ve iyi niyetli ilişkiye tanık olacaktır ve bu da karakterlerin gelişmesine ön ayak olacaktır; bu arada yeni karakterler de birer birer öyküye dahil olacaktır. Yarı insan yarı vampir olan Harlan hırslı yapısına rağmen yolunu iyilik doğrultusunda çizecektir ve kendi yarısının şeytani yapısını bildiği halde vampirleri yok edecektir. Dahası öykünün bu tema üzerine kurulmuş olması fantasya öykülerinde de yer alan olguya önem verir: İyinin ve Kötünün Dünya üzerindeki mücadelesi. Eğer kahramanımızın ahlaki konumunu özetlememiz gerekirse, Harlan İyilikle Kötülüğün tam ortasında durmaktadır. Harlan’ın kötülükle savaşmayı seçtiği doğrudur ama bu mücadele değişik konumlarda gerçekleşir ancak öykülerde belirli bir Manichaeistic (iyiliğin kötülüğe karşı verdiği mutlak savaşım) stil yoktur, bu durum karakterin değerini azaltacak ve onu daha az ilgi çekici hale getirecekti.
Harlan’ın özel güçleri veya yetenekleri var mı ?
Kahramanımızın öykü ile birlikte açıklığa kavuşan güçleri mevcuttur. Bunlar genelde doğa-üstü güçlerdir; örneğin Harlan sıradan insanlardan daha dayanıklı ve daha uzun yaşar ama bununla birlikte yaralanabilir ve öldürülebilir. Ayrıca kendisinin çok özel bir yeteneği de mevcut ama bu yeteneğini bu kadar erken açıklamak istemiyoruz.
Harlan’ın fiziksel görünümü için aktör Ralph Fiennes’ten (Strange Days, The English Patient, Onegin filmlerinin yıldızı) esinlendik. Ama bu aktörden esinlenmemizin tek nedeni onun fiziksel görünümü değil aynı zamanda manevi özellikleridir. Her ikimizin de çok hoşuna giden “Strange Days” filminde Fiennes sonunda zirveye ulaşan bir kaybedeni oynar. Harlan da öykünün başında kasvetli ve alaycı yapısıyla bir kaybeden rolündedir ama bir kaç sayfada gerçek savaşçı ve kahraman ruhunu ortaya koymaya başlar. Harlan’ın arkadaşlarına gelince, Kurjak maço tipli, dramatik deneyimleri sonucu hem fiziksel hem de duygusal olarak güçlenmiş kaya kadar sert bir paralı askerdir.Harlan’ın kız arkadaşı Tesla da bir punkçu ile Annie Lennox (Eurythmics grubunun şarkıcısı) arasında bir yerdedir.
Müziğin Dampyr ve sizin anlatımınız üzerindeki etkisi nedir?
Her ikimiz de rock müziğini seviyoruz, ama sadece rock dinlemeyiz. Son yirmi senedir Anne Rice gibi yazarların çabaları ile popülerliği artan vampir figürünü tekrar canlandırmak istedik. Bu çalışma sadece estetik düzeyde değil aynı zamanda gecenin yaratıklarının psikolojik yapısını da içeriyor. Karakterimiz Harlan Draka Rice’ın Lestat’ı gibi bir rock yıldızı olmasa da bir takım etkilenmeler mevcuttur.Bu yüzden müzik devam eden öykülerde önemli bir role sahiptir. Örneğin Louisiana’da geçen bir öyküde meşhur grup Lynyrd Skynyrd’dan ilham aldık. Öyküde rolü olan gizemli Güney Rock grubu onlara çok benzemektedir. Ama Dampyr’ın soundtrack’i sadece rock ezgilerinden oluşmayacaktır; bir çok gergin durum için, örneğin, Bernard Hermann’ın (Alfred Hitchcock’un favori bestecisi) kasvetli partisyonunu tercih ederdik, veya Balkanlarda geçen maceralar için Goran Bregovic’in folk rock’unu kullanırdık. Dahası bize ilham veren başka bir çok isim olduğuna inanıyoruz: Mozart, kabile ve kentsel temalı müziği ile Les Tambours du Bronx, Creedence Clearwater Revival. Ama bize işlham veren şeyler sadece film müzikleri ve görüntüleri ile sınırlı değildir. Başka ilham kaynaklarımız da vardır. Tiyatrodan örneğin, La Fura dels Baus’un izleyenler üzerindeki duygusal etkisini hatırlamak keyif verir. Şiirden: Boris Vian tarafından yazılmış bir şiirden alınan tek mısra bütün bir bölüm öykünün ilham kaynağı olmuştur. Ve son olarak, bir seyahatten kalan hatıralar ve sahneler (kadim Freiburg Üniversitesi bir üniversite kampüsünde geçen hikayeye ilham kaynağı olmuştur)
"dalaslar" / Devrim Alaslar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder